Enis Batur’un 2006 yılında dillendirdiği bir özleminden, 'İncipit Enstitüsü'nden ilham alan bu projede, geçmişin bu ilginç ancak yüzyıllar önce kullanımdan kalkmış kitap ayrıştırma sistemi 'İncipitler'in tipo baskı teknolojisiyle, metal klişelerin klasik, çekici etkileri ve fotopolimer kalıpların sunduğu yeni ve özgürlükçü dille yorumlanması hedeflenmiştir. Çağdaş kitap dünyasında standartlaşmış başlık sayfalarının kullanıma girmesinden önce kitapların giriş bölümlerinde, tanımlayıcı bir kimlik oluşturmak amacıyla ana metinden farklı boyutlarda, fontlarda ve renklerde kullanılan ana metnin ilk bir kaç kelimesi ya da ilk cümlesi incipit'i oluşturmaktadır. İncipitlerin ilginç bir yönü ise yazar ve okur arasında daha doğrudan bir etkileşim sağlamalarıdır. Ortaçağ el yazmalarında ve İncunabulalarda kullanılan İncipitler yazarın okura seslenmesi biçiminde giriş cümleleriyle kullanılmaktaydı. Bu da el yazmaları döneminde kitap kültürünün ayrılmaz bir parçası olan sesli okumaların bir iz düşümü olarak yorumlanabilecektir. Bir kitabın ilk cümlesi, onun hayatla ve okuyucuyla ilk buluşması, merhabasıdır. Yazarlar için de sancılı bir süreçtir kitabın ilk cümlesinin doğuşu. Orhan Pamuk, bir eserin ilk cümlesini oluşturmadan önce yaşanan bu sancılı süreci şöyle özetlemektedir: “Bir kitabın ilk cümlesi benim için önemlidir. Çok düşünürüm. İlk cümle kitabın bütün ruhunu, gideceği yolu, okura vereceği ruh hallerini sezdirmelidir. Kitabın adını, ilk cümlesini, son cümlesinin ne olacağını yıllarca not tutar düşünürüm.”